KERAMET MESELESİ
Kerameti tasavvufu tevessülü indi yaklaşımı ile çöpe atmaya çalışan aslında neyi çöpe atmaya çalıştığının farkında mıdır
Abdullah ibnu Mes'ud radıyu anhu buyurur ki :
Hakikaten biz ashab, yemeklerin tesbihini işitirdik; o yemek yenildiği halde. Buhari h.n:3579, Mesabih-is-Sünne h.n. 4652
Useyd bin Hudayr, Abbad bin Bişr radıyu ahuma, bir gecede peygamber sallu aleyhi ve sellem'in sohbetinde devam etmişlerdir. Gecenin son kısımlarında saadet huzurlarından evlerine doğru dönmüşler; gece zifir karanlık olduğundan önlerini görmekten aciz kalmışlar; ellerindeki asayla yürürken ikisinden birisinin asası birden parlamış, onun ışığıyla her ikisi ayrılıncaya kadar yolda devam etmişler. Birbirinden ayrılınca öbürünün de asası, kendi evine varıncaya kadar aydınlık vermiştir. Buhari h.n:3805, Mirkat-ul-Mefatih h.n: 5944, Feth-ul-Bari: c.7 s.125 El Musannef c.11 s.280, El-Müsned c.3 s.137, Şerh-us-Sünne c.14 s.187
Cabir radıyu anhu buyurur ki:
Uhud vak'asında babam, gecenin son kısmında beni çağırarak: " Oğulcağızım, kendimi Nebi sallu aleyhi ve sellem'in ashabından şehid olacak zevatların ilklerinden görüyorum. Rasulullah sallu aleyhi ve sellem'in Zatı müstesna kendimden sonra senden daha aziz bir şey bırakmadım. Üzerimde bazı borçlar vardır; mutlaka onu erken zamanda öde. Kız kardeşlerine hüsn-ü muamelede bulunarak kendileri için en hayırlı şeyleri toparla." dedi. ve nitekim biz sabahladık. İlk şehidlerin içerisinde bulundu babam. Buhari h.n: 1351, Mesabih h.n: 4652
Âişe radıyu Teala anha buyurur ki: " Necaşi vefat ettiği zaman, kendi aralarımızda diyorduk ki, artık Necaşi'nin nuru, kabri üzerinde daimi görülecektir. Ebu davud h.n: 2523, Esiret-un-Nebeviyye li İbni-il-kesir c.2 s.27
Abdurrezzak'ın tahric ettiği üzere, Rasûlullah sallu aleyhi ve sellem'in azadlısı Sefine, Rum diyarında esir olmuş sonra kaçmıştır. Askere ulaşması için çalıştığı bir anda, ne baksın önünde bir aslan.. Aslana hitaben: Ey aslan! Sen beni tanımıyor musun? Ben Allah'ın Rasulü’nün azadlısı Sefine'yim. Şöyle şöyle başıma geldi. demiş; bunun üzerine aslan, pençelerini yere koyup kuyruğunu sallayarak mırıldanmıştır. Yürüdüğü zaman aslan da yürüyor, durduğu zaman aslan da duruyor. Ve nihayet bu suretle İslam birliklerine ulaşmıştır.. El-Musannef c.11 s.281h.n: 2544, Mesabih h.n. 4656, El-Müstedrek c.3 s.606
Ömer radıyu anhu, başlarında Sariye radıyu anhu'yu komutan tayin ettiği bir askeri birliği Nihavend tarafına göndermişti. Bir anda hutbe okunması anında, istikametinin nuruyla askerlerine bakıp keşfetmiştir. tehlikede görünce, yüksek sesle: " Ey Sariye dağa doğru! Ey Sariye dağa doğru! diye emr veriyor. Sariye, askerleriyle birlikte o sesi işitiyorlar. O hutbede ashab ve tabiinin büyükleri oturuyordu. hatta Hazreti Ali radıyu anhu ile Hazreti Osman arasında oturan bir zat:" Emir-ul-Mü’minin hutbesini bırakıp Sariye'ye sesleniyor." deyince Ali radıyu anhu elini omzuna vurarak: " Sus!.. Emir-ul-Mü'minin, altından kalkamayacağı bir işe girmez." demiştir. (yani kendisi de o manzarayı görüyordu demektir) El-Hasıl bunun üzerine sariye radıyu anhu dağa doğru çıkmış. Ve nitekim zaferyab oldular. Mirkat-ul-Mefatih c.10 s.295 h.n: 5954
Darimi'nin de tahric ettiği üzere, H.63'te yani Yezid'in fitnesi zamanında Şam askerleri Medine ahalisine zulmettiklerinden, tabiinin büyüklerinden Saîd bin Müseyyeb radıyu anhu, Mescid-i Nebevi'ye sığınmıştı. Dışarı çıkamadığı için vakitleri bilmezdi. Namaz vakti geldiği zaman Rasulullah sallu aleyhi ve sellem'in Kabr-i şerifinden sesler işitir ve o seslere göre vakitlerini ayarlardı. Mirkat-ul-Menatif c.10 s.291,292 h.n: 5951
Bunca hadisten sonra anlaşıldı ki Keramet Peygamberin mucizesinin devamıdır.. Ümmetin inkar edemeyeceği sahih kitablardan aktarmaya çalıştık... İslam alimleri ciltlerce taharet hakkında eser yazdılar, devlet hakkında eser azdır diyenlere iki cümle ithaf olunur. Taharet adabından istinka, istibra, istinca vazifelerini ayrıntılı yerine getirmeyenin tahareti yoktur, tahareti olmayanın abdesti yoktur, abdesti olmayanın namazı yoktur, namazı olmayanın ise ....
Bu hadislere uydurma diyemeyeceğimiz gibi kerameti inkar edip, vesileyi dama atıp, büyüklerle birlikte olmayı, onlara sevgi beslemeyi sanki o zatların kara kaşlarına kara gözlerine imiş gibi değerlendirip, kendinden gayrı herkesi gayrı samimi, Allah'ın dinini yıkmaya çalışan insanlarmış gibi gösteren zihniyetin kafasındaki İslama ihtiyacımız yoktur. Müslümanlar bir yanlış üzerinde ittifak etmezler. Her bir Müslümanın yekdiğerinin şerefine mütecaviz sözünün altında mutlaka şeytanın hilesi ve gayreti vardır.
Dini dar bir kalıpta anlamak istediğimiz gibi değil; anlamamız gerektiği gibi algılamak noktasında ulemayı devreden çıkarırsak yerini mutlaka bir dolduran bulunacaktır ve merak edilmeye o dolduruşa gelenin her ne kadar “ben direkt Allah’ı muhatap alıyorum”demesine rağmen, doldurucunun Allah Teala’ya olan tavrı olmuşçunun ifade ettiği her kelimenin altından sinsi bir sırıtışla kendini gösterecektir.