GençLİK
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

GençLİK

Paylaşmak Güzeldir.İnsan Paylaşıncada Mutlu Olabilir.
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Sevgi Ve Aşk

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
FrqN
Admin
FrqN


Mesaj Sayısı : 300
Kayıt tarihi : 26/03/08
Yaş : 32
Nerden : İstanbul-Haznedar Merkez..

Sevgi Ve Aşk Empty
MesajKonu: Sevgi Ve Aşk   Sevgi Ve Aşk Icon_minitimePaz Mart 30, 2008 8:18 pm

SEVGİ VE AŞK

Prof. Dr. Faruk Beşer

Bir misyonla dünyaya getirilen insan bu misyonunu ancak dört temel saikle yerine getirebilir:

1. Sevgi (heyecan, samimiyet ve ihlas)
2. Bilgi
3. Eylem (bildikleri ile amel)
4. Tefekkür

Bu dört temel unsur dengeli ve birbirlerini koruyarak hareket etmedikleri sürece insanın ve insanlığın hayatında tıkanmalar ve sapmalar olur. Bu, tıpkı bir çekmecenin gözünü her iki ucunu beraberce değil de, sadece bir ucundan itmenize benzer; çekmece yamulacak ve hareket etmeyecektir.

Gerçi bunların hepsinin bir insanda toplanması ve daha da ilerisi, dengeli olarak toplanması çok nadir ve herkese nasib olmayan bir vakadır. Ama toplumlarda ve cemaatlerde bu dört unsuru temsil eden insanların yeterince bulunması, meydana gelecek aksaklıkları önlemeye yetebilir. Aksine, mesela bilgiden ve tefekkürden uzak bir sevgi, kulluğun (ubudiyetin) yönünü çok kolay değiştirebilir ve şirkin oluşmasına yol açabilir.

Sevgi de; nefret gibi, kin, haset, korku vb. gibi bir programdır ve insanın derununda böyle sayısız programlar vardır. Bu programların yanlış kullanılması, insandaki adeta bir mikroelektronik sistem olan düzeni bozar ve insan gayesinden uzaklaşır.

Sevgiyi pek çok çeşide ve sınıfa ayırmışlardır: "Heva, Alaka, Kelef, Aşk, Şe'af, Lev'a, Şeğaf, Ceva, Teym, Tebl, Tedlih ve Huyûm gibi (Fıkhu'l-lüğa 267). İbn Kayyim'e göre ise: "Alaka, Sababet, Ğaram, Aşk (Işk) ve son olarak da Teteyyüm" gibi (İğase II/1345).

Bütün bunlar "Hubb", yani "Sevgi" ile ifade edilir ve sevginin merhaleleridirler. Ancak ona göre "Aşk" Allah'tan (cc) başkasında takılıp kalan ve artık O'na ulaşmaya engel teşkil eden kör sevgidir. Bu yüzden Allah için "Aşk" kelimesi kullanılmaz. İlahi sevgiyi ifade etmek için Kur'an ve Sünnet "Hubb" kelimesini kullanmıştır. Ama konuya bir ıstılah seçme hürriyeti olarak bakanlar ve Allah için de "Aşk" kelimesini kullananlar da az değildir. Mesela İbn Arabi bunların başında gelir.

Her ne olursa olsun, sevgi (Hubb) dinin asıl unsurlarındandır ve ibadettir. Allah için sevme bir ibadet olduğu gibi, Allah için buğzetme de bir ibadettir. Bunlardan külliyen yoksun olan kulun, Allah'a giden ve görevler ve sorumluluklarla dolu olan ubudiyyet yolculuğunu sonuna kadar götürebilmesi düşünülemez. Çünkü sevgi enerjidir ve diğer bütün görevlerin ruhu ve harcıdır.

Hz. Peygamber (sa):
" Kimse beni babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçek mümin olamaz" buyurmuş, bunun üzerine
Hz. Ömer de:
" Ben seni canım hariç, her şeyden daha çok seviyorum" deyince,
" Hayır! Canından da daha çok sevmedikçe olmaz" denmiştir.
Ömer ancak bir süre düşününce
" Evet, canımdan da daha çok seviyorum" diyebilmiştir.

Birinci ifadesi, fıtri, hissi ve cibilli sevgiyi, ikinci ifadesi ise bilgi ve akla dayalı sevgiyi anlatır. Hz. Peygamber (sa), müminlerin birbirlerini sevmede bir binanın kerpiçleri gibi olmalarını ister. Allah (cc), memnun olduğu kullarından bahsederken,

" Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Onlar ki, müminlere karşı mütevazi, kafirlere karşı ise onurlu ve izzetlidirler"(5/54) buyurur.

Buradan hareketle, Allah'ın sevgisinin öncelikli olduğu, kulun O'na karşı olan sevgisini de yine O'ndan aldığı söylenmiştir ve şair:

" Aşk odu evvel düşer ma'şûka ondan aşıka
Şem'i gör ki, yanmadan yandırmadı pervaneyi" demiştir.

Yani Allah kulunu sevince, kulu da O'nu sever. Kudsi hadiste:

" Ben bir kulumu sevdiğimde Cebraile söylerim, o da sever ve mele-i aladaki meleklere duyurur: Allah filan kulunu seviyor, siz de sevin. Ve yeryüzünde onun için hüsnü kabul vaz'olur."

Kur'an-ı Kerime baktığımızda Allah'ın şu özellikteki insanları sevdiğini görürüz:

Çok tevbe edenler
Tertemiz olanlar
Müttakiler
İhsan sahibi olanlar (Muhsinler)
Sabredenler
Tevekkül edenler
Adil olanlar.

Kudsi hadiste de:

" Kulum bana farzlar kadar hiç bir şeyle yaklaşamaz. Onlardan sonra nafilelerle yaklaşmaya devam eder ve o noktaya gelir ki, ben onun gören gözü, işiten kulağı, yürüyen ayağı ve tutan eli olurum. Böyle olunca da onu severim. Sevince de artık ne isterse onu veririm, neden bana sığınırsa onu ondan korurum..." buyurulur.

Bu durum aksiyle, Allah'ı da ancak böyle olanların sevebileceğini gösterir. Ya da ancak böyle bir sevgi, istenen bir sevgidir. Yine bu yüzden Allah (cc) Peygamberine (sa):

" De ki, eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin" (3/31) buyurmuştur.

Bu, Peygambere (sa) uymakla sonuçlanmayan bir sevginin doğru bir sevgi olmadığını gösterir. Ona uymak da onu tanımakla, yani bilgi ile olur. Sonuç itibariyle, doğru bilgiden yoksun bir sevginin sakat olduğu ve insanı "Mahbûba" (Gerçek sevgili olan Allah'a) götüremeyeceği, bel ki, yönünü saparak başka şahıs ya da eşyada düğümlenip urlaşacağı ve insanı şirke kadar düşürebileceği gerçeğini gösterir.

Diğer yönden, biz Kuran-ı Kerimden Allah'ın (cc) kimleri sevmediğini de öğreniyoruz:

Kafirleri
Zalimleri
Kibirli ve gururluları
Hain nankörleri
Hainleri
Haddi aşanları
Müsrifleri
Fesat çıkaranları
İhanetçi günahkarları.

Muhabbetten Muhammed olur hasıl
Muhammed'siz muhabbetten ne hasıl, derken şair, sevginin Muhammed'e (sa) uymayı sonuç vermesi gerektiğini anlatmış olmalıdır. Yoksa sevginin ona kadar gidip, onda kalması da aynı şekilde hatadır.

Bilgiye dayanmayan tarikatların insanı düşürdükleri korkunç çukur burasıdır. Böyle tarikatların liderleri bağlılarının sevgilerini hep kendilerine yönlendirmelerini isterler. Bu konuda yaygın bir edebiyat geliştirilmiştir. Şeyhinde beşerüstü bir vasıf hayal ederek onu seven bir müridin artık Peygambere uyması ve Allah'ı tanıması mümkün değildir. Kur'an ifadesi ile;

" Onları Allah'ı sever gibi severler. Oysa müminler en çok Allah'ı severler."

İşte böyle yön değiştirmiş bir sevgi şirktir. Çünkü, bazı alimlerin dediği gibi; İnsanın kalbini tamamen kaplayan ve artık başka bir sevgiye yer bırakmayan iki sevgi vardır: Allah sevgisi, ya da yine kendisi gibi bir insan sevgisi. (İğase II/148). Bunun en açık belirtisi; insanın, Allah'ın farz ve sünnet kıldığı ibadetlerden çok, şeyhinin verdiği görevlere, evrad ve ezkara önem vermesidir. Öyle ki, Bediuzzaman'ın ifadesiyle, bir an önce namazını bitirip, onu aradan çıkarıp(!), virdlerine ve tarikat derslerine geçmek ister. İşte bu, sevgi kaymasının en önemli belirtisidir. Cahil şeyhler bunu, ya anlamadıklarından, ya da kendilerine ubudiyeti arzuladıklarından dolayı teşvik ederler. Sevginin en önemli afeti budur. Bu anlamda sevgi insanı Allah'a götüren bir iksir değil, onu uyuşturan bir afyondur.

Evet sevgi basitten mürekkebe doğru gider. Bebek önce mamasını ve annnesini sever. Bu, fıtri bir sevgidir. Sonra bu sevgi halesi genişler. Babasını, kardeşlerini, çiçeği, yeşilliği, müziği ve duygusal dürtülerle karşı cinsini sever. Bunlar hep kendisini Allah'a götürecek asıl sevginin bir startı ve adeta çakmağın çakılması gibidirler. Allah'ın bir hediyesi olarak da, bilgi ve düşünme ile değil, fıtri duygularla kendiliğinden oluşurlar. Ama insan bunu, o noktadan sonra akıl, yani tefekkür ve bilgi ile yönlendiremezse, tıpkı fitili ateş almayan çakmağın tükenmesi gibi, kendini bitirir, ya da yolunu şaşırıp helaka gider. Mesela sevdiği çiçeğin ve onun gibi daha binlercesinin güzelliklerini ve sevilme özelliklerini nereden aldıklarını düşünür. Sevgiyi kaynağına doğru götürür ve gerçek güzeli bulur ve onu sever. Böylece diğer sevgiler birer vasıta olmuş olmakla görevlerini yapmış olurlar.

Bu noktada Hz. Peygamber'i sevmek de aynıdır. Onun altındaki Allah dostlarını sevmek de. Eğer onları bilgi ile sever ve asıl sevilecek olana götürdükleri için sevilmeleri gerektiğini anlarsa bu sevgi de ibadet olur. Yok eğer bu gaye haline gelirse şirke dönüşür. Bu Yüzden Allah Rasulü (sa)

" Hıristiyanların İsa b. Meryem'i sevme ifadelerinde aşırı gittikleri gibi siz de beni öyle yapmayın. Ben ancak Allah'ın kulu ve Rasulüyüm. Siz de bana Allah'ın Kulu ve Rasulü, deyin" diye buyurmuştur.

Bu konuda sahabenin bazı sevgiyi dengeleyememe tavırları karşısında gelen ikaz edici ayet de ilginçtir.

" De ki ben de sizin gibi bir beşerim ve bana vahyolunuyor ki, sizin ilahınız Bir olan İlahtır. Öyleyse vay müşriklerin haline."

Görüldüğü gibi ifade, bu işin ucunda şirk olabileceğini göstermektedir.
Bir hadiste bizim Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmamız istenmiştir. Bunun anlamı; Allah'ın isimlerinin manalarının kulda tecelli etmesinden başkası olamaz. O'nun isimlerinden biri de "Vedûd" dur. Vedûd, seven ve sevilen anlamına gelir. Allah (cc) kendisine O'nun Güzel İsimleriyle dua etmemizi istemiştir Yani O'na "Vedûd" ismiyle de dua edeceğiz ve bununla istediğimiz şey elbette O'nun sevmesi ve sevilmesi olacaktır. Cüneyd bu gerçeği çok güzel ifade etmiştir: "Sevgi ve muhabbet, sevenin kendi sıfatlarını, sevdiğinin sıfatlarıyla değiştirmesidir". İşte sevginin vardığı en son nokta budur ve bu noktaya ulaşan kimse "Allah dostu" olmuş olur.

" Allah onu sever, o da Allah'ı sever, Allah ondan razı olur, o da Allah'tan razı olur."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arattr.com
 
Sevgi Ve Aşk
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
GençLİK :: Din Hakkında Herşey :: Dini Meseleler Fetvalar-
Buraya geçin: