Mizan Ve Hesap
AkaidMükellef olanların dünyada yaptıkları amellerin, ilahi bir ölçüyle tartılması ve karşılıklardın verilmesi haktır, meydana gelmesi muhakkaktır.
Mizan kelime olarak "terazi ve ölçü aleti" demektir. Fakat bu terazinin şekil ve vazifesini dünyadaki terazi ile karıştırmamak gerekir. Ahiretteki her şey dünyadaki varlıklara sadece isim olarak benzerler; şekil, mahiyet, vaziyet ve vazife olarak tamamen farklıdır. Ahiret alemindeki her şeyi böyle bilmek gerekir. Yoksa yanılır, yanlış sonuçlara varırız.
Kulların ahiretteki hesabını alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allahu Teala görecektir. O şöyle buyurmaktadır:
"Onların dönüşü bizedir; hesaplarını görmek de bize aittir."( Gâşiye, 25-26)
"O gün tartı haktır. Kimin sevap tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, ayetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır." (A'raf, 8-9.)
"Biz kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan iş bir hardal tanesi kadar dahi olsa, biz onu hesaba getiririz. Hesap görücü olarak biz herkese yeteriz."( Enbiya, 47.)
Herkes, zerre kadar küçük de olsa yaptığı hayrı ve kötülüğü görecektir.( Zilzal, 7-8.) İşlenen bütün ameller ortaya konacaktır. Yaptığını görmek, cezasını çekmek manasına değildir. Allahu Teala, kulun yaptığı hiçbir hayrı karşılıksız bırakmayacak, o amele ne vadetmiş ise onu verecektir. Ancak mümin kullarının işledikleri kötülüklerin tam karşılığını vermeyecek; ya rahmet edip hepsini affedecek, ya şefaat izni verdiği peygamber ve salih kullarının şefaati sebebiyle onu bağışlayacak, ya da bir kısmını affedip bir kısmının cezasını verecek, muhakkak hesap mü'minin lehine işleyecektir.
Kafirlerin sevap verilecek bir ameli olmadığı için onlara mü'minler gibi hayrını ve şerrini tartmak için mizan kurulmayacaktır. Onların terazisi küfürlerinin derecesini gösterecektir. (Aliyyü'l-Kari, Şerhu Fıkhı'l-Ekber, 161.)
Kafirler inkarlarının karşılığı olarak doğrudan cehenneme sevk edileceklerdir.( Kehf, 105-106.)
Kafirlere sadece niçin Yüce Rablerini inkar edip putlara taptıkları sorulacak, başka bir ibadet ve amelden hesap sorulmayacaktır.
Allah'a şirk koşanlara: "Gidin şirk koştuğunuz kimselere ve putlara yalvarın. Bakalım bugün onların size bir faydası olacak mı?" denecek, hepsi zillet içinde kalacaktır.
Allah rızası için yapılacak İbadet ve hayırları insanlara gösteriş için yapanlara: "Gidin amelinizin karşılığını dünyada gösteriş yaptığınız kimselerden alın!" denilecek, riyakar kimseler cehennemden önce pişmanlık ateşi ile yanacaklardır.
Mü'minlere, imandan sonra ilk sorgu namazdan olacaktır, imanı sağlam, namazı tam olanların sonraki hesapları kolay olacak; diğer amellerindeki kusurların fazla üzerinde durulmayacaktır. İman ve namazdan sonra mizana konacak en güzel amel güzel ahlaktır.
Mü'minlere genel olarak şu dört şeyden hesap sorulacaktır:
1-Ömrünü nerede tükettiği,
2-Gençliğini nasıl ve nerelerde geçirdiği,
3-Malını nasıl kazanıp nerelerde harcadığı.
4-ilmi ile amel edip etmediği.( Tirmizi, Kıyamet, 1.)
Peygamberlere sadece ümmetlerine ilahi daveti ulaştırıp ulaştırmadıkları ve onların kendilerine karşı nasıl davrandıkları sorulacaktır.( Maide, 109; A'raf, 6. )
Ümmet-i Muhammed, diğer ümmetlerin peygamberlerine karşı tutum ve davranışları hakkkında şahitlik yapacaklardır. Bu şahitlik, Hz. Kur'an'ın bildirdiği haberlere göre olacaktır.
Bütün idareci, imam ve halifelere emirleri ve mesuliyetleri altında bulunan kimselerden hesap sorulacaktır. Cemaata da başındaki İmama karşı nasıl muamele ettiği, onun hakkını koruyup korumadığı sorulacaktır.( Buhari, Enbiyâ, 50; Müslim, imâre, 440 ibnu Mâce, Cihad, 42, Ahmed, Müsned, II, 297.)
Çocuk ve deliler için hesap ve azap yoktur. Onlar doğrudan Cennet'e gireceklerdir. Sahih olan görüşe göre, henüz buluğa ermeden ölen kafir çocukları da hesap ve azap görmeyeceklerdir. Onlar da Cennet'e girecek ve Cennet'te mü'minlere hizmetçilik yapacaklardır.( Buhari, Rikak, 50; Müslim, İman, 366-375; ibnu Mâce, Tıbb, 34)
Rasululah (s.a.v) Efendimizin müjdesiyle, Ümmet-i Muhammed'den çokları hiç hesapsız Cennet'e girecektir.
Hesap anında, yazıcı meleklerin yazdıkları amel defterleri esas alınacak, itiraz edenlerin ağızları mühürlenecek günah işleyen azaları konuşturulacak, azalar bütün yaptıklarına şahitlik edecektir.( Fussilet, 20-23; Yasin, 65.)
Kul hakları ödenmeden hesap bitmeyecektir. Kimsenin kimsede hakkı kalmayacaktır. Cennet'lik bir kimsede Cehennem'lik birisinin hakkı olsa, onu ödemeden Cennet'e giremeyecektir.( Ahmed, Müsned, III, 495; Hâkim, Müstedrek, II, 437-438; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X, 345-346.) Aynı şekilde Cehennem'lik bir kimsenin üzerinde Cennet'lik birisinin hakkı olsa. onu ödemeden Cehennem'e girmeyecektir. Bunun için mü'min olsun, kafir olsun, hiç kimseye zulüm yapmamalıdır. Kul hakkına dikkat etmelidir. Üzerimizde hakkı olanlar ile burada helalleşmeli, ahirete bırakmamalıdır. Yoksa ilahi adalet, hakları ödeştirmeden kimseyi mahşer yerinden bırakmayacaktır.
Hesap yerine bir çok ibadet ve taatı ile geldiği halde hak yüzünden elinde hiçbir şey kalmayanlar da bulunacaktır. Efendimiz (a.s) bu kimseleri "ahiret müflisi" olarak tanıtmış ve bu iflasın şeklini şöyle açıklamıştır.
"Bu kimseler çokça namaz kılmış, oruç tutmuş, sadaka vermiştir. Fakat aynı zamanda bir çok insanın gıybetini etmiş, haksız yere malını yemiş; kimisinin şerefini çiğnemiş, kimisine eliyle, kimisine diliyle zulüm yapmıştır. Allahu Teala, önce hak sahiplerini çağırır; adamın hayırlarından onlara verir. Hayırlar biter, fakat alacaklılar bitmez. O zaman alacaklıların günahlarından bu kimseye yüklenir. Böylece adamın üzerinde bir sürü günah birikir. Sonra ateşe atılır."( Müslim, No;2581; Tirmizi, No:2418; Ahmed, Müsned, II, 303.) Böyle bir halden ve sonuçtan Allah'a sığınırız.
Hayvanların arasında da hesaplaşma olacak, bir şekilde diğerine haksızlık yapan hayvanlar arasında kısas uygulanacak, haklar ödeştirilecek, sonra hayvanlara "toprak olun" emri verilecektir. Hayvanların Cennet veya Cehennem görmeden toprak olduklarını gören kafirler, onlara imrenip: "Keşke biz de toprak olsaydık" diyeceklerdir. (Nebe, 40.)