HADİS-İ ŞERİF: Resulullah (SAV) Efendimiz Rabb’ ından naklen anlatıyor:
“Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu:
-Ben gizli bir hazine idim, bilinmemi istedim. Halkı yarattım, nimetlerimi onlara sevdirdim. Böylece Beni bildiler."
Bu Hadis-i Şerif de Kudsîdir. Burada belirtilen istek, zâti bir istektir. Bu zâta Ahadiyet ismi verilir ki, bütün esma ve sıfatların hakikatını özünde toplar.
Bütün bunlara "Gizli hazine..." tâbiri kullanıldı. Hepsi de kemâl derecesindedir, noksanı yoktur. Bu aynı zamanda Hakk’ ın zâtına has bir kemâldir. Bu zâti kemâlin ise bütün esma ve sıfatların kemâl derecesindeki durumları ile zuhur bulması gerekti. Ama halk mazharlarında, âlemin tecelligâhında.
Durum ki, anlatıldığı gibidir ... Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu: "Onlara, zâhir ve batın nimetlerinin kisveleri ile zuhur ettim. Ama bir sevgi şeklinde..." Zira bunlar mücmel (öz) olarak umuma ve havasa marifet duygusu verir. "İşte bundan sonradır ki fıtrî (doğuştan gelen) istidatları ile anlatılan yoldan beni bildiler."
Bu yüce ve üstün m*****n müşahedesi babındadır ki, bir âyet-i kerimede Resullullah (SAV) Efendimize şöyle buyuruldu:
"Şüphesiz bil ki: Allah'tan başka ilah yoktur..." (Muhammed Suresi, Ayet-19)
Burada Resulullah (SAV) Efendimize bir ilim deryasının kapısı aralanıyor. Bu Ona göredir. Bir de ilmî varislerine, başkalarına değil.
Gerçek şudur ki, esma ve sıfatlara câmi olan ulûhiyet ilmi ancak yüce birliğe erene, ilk berzah makamını bulana verilir. Anlatılan makama ise tam olarak ancak Resulullah (SAV) Efendimiz vâsıl olmuştur.
En doğrusunu, Allahü Teâlâ bilir...