Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu:
"Bir kimse Allah-ü Teâlâ katındaki menzilesini bilmek istiyorsa Yüce Allah' ın kendi yanındaki menzilesini öğrensin. Çünkü Allah-ü Teâlâ kula vereceği dereceyi kulun kendi nefsinde onun için verdiği derece üzerinden tayin eder..."
Bilesin ki, bu Hadis-i Şerifte Hakk’ a izafe edilen nefs Yüce Hakk’ ın zâtıdır. Burada zâta nisbetle nefs ikinci mertebede sayılır. Kula izafe edilen nefıs ise nübüvvetin kendisidir. Nübüvvet nefsi ise velâyet nefsidir. Bu da velâyet nefsine göre ikinci mertebe sayılır.
Velâyet ise nefsin özüdür. Ve burada velâyet, mücerret zât-ı İlâhî'de ikinci mertebe sayılır.
Hadis-i Şerifte geçen "Menzile..." kelimesinin manası, zât-ı İlâhî'ye ait arzunun tafsilidir, yayılışı ve dağılışıdır. zât-ı İlâhî'nin muradı ise zuhurdan sonra marifetin husulüdür. Bu manaya şu Kudsî Hadis işaret etmektedir:
"Ben, gizli bir hazine idim... Bilinmemi istedim." Burada geçen "Kul..." kelimesinden murad ise furkanî bir akıldır. Yani her şeyi ayırd etme kabiliyetine sahip olan nefs. Ve bu, zâtından hâsıl olan ismidir Mevlânın.
Kul, Yüce Hakk’ ı kendine göre bir menzileye yani dereceye indirir. Bu derece nübüvvet derecesidir. Burası aynı zamanda bir bağlantı merkezidir. Yani Hakk’ ın cem kaynağından nüzul edip bu varlıklara tecelli ile dağılışı demektir. Buradan da bekâ makamına çıkış sağlanır.
Bir başka manaya göre Devr-i daim. En doğrusunu Allahü Teâlâ bilir.
Allah' ım Efendimiz Muhammed' e salât eyle...
Keza, bütün âline ve ashabına da...
Bu salât yer ve semalar baki kaldıkça sürsün...
Ey merhametlilerin en merhametlisi!
AMİN ...
sadreddin konevi